9 Temmuz 2014 Çarşamba

Farz, Vacip ve Sünnet Nedir?


Farz

Farz (Arapça: الفرض) ya da “fariza”; Fıkıh bilginleri tarafından oluşturulmuş ve tanımlaması yapılmış olan bir İslam dini terimidir. İslami anlayışta Allah'ın sözü sayılan Kur’anda müslümanlara yapılmasının açık bir şekilde emredildiği kurallar veya ibadetler olarak kabul edilir.

Farz, haram, helal gibi kesin hüküm ve yargı ifade eden dini kuralların kaynağı din açısından sadece Kur'an olabilir. Hadis ve benzeri anlatımlar farzlar için faziletler ve sevap anlamında destekleyici, açıklayıcı ve teşvik edici olarak kullanılırlar.

Dini anlamda farzları yapmayan kişinin günah işlediği, farz oluşunu red edenlerin ise İslam dininden çıkmış oldukları kabul edilir. Örneğin, klasik fıkıh anlayışına göre kabul edilebilir bir mâzereti olmadan namaz kılmayan bir Müslüman fasık(büyük günah işleyen kişi) sayılırken, namazın farziyetini reddeden birisi dinden çıkmış sayılır. Şeriat hukukunda fasıkların şahitliği reddedilir, dinden çıkmış kişiler ise tövbeye davet edilir.


Farz Çeşitleri

Farzlar iki kısıma ayrılır:

Farz-ı Ayn: (Arapça: الواجب العيني )

Mükellef olan her müslümanın bizzat kendisinin yapması gereken farzlardır. Örnek: Namaz, Oruç, Hac, Zekat gibi.

Farz terimi dini veya sosyal zorunluluk ifadesi olarak kullanılır. Dini kullanımda örneğin ibadetlerin “mutlak anlamda” yapılması farz olurken, bunların miktarı, ne zaman ve nasıl yapılacağı gibi icrasıyla ilgili olan konular örfi konulardır ve büyük oranda sünnet, hadis veya din bilginlerinin tavsiyeleri ve yönlendirmeleri gibi geleneklerin etkisinde şekillendirilmişlerdir.

Farz-ı Kifaye: (Arapça: الواجب الكفائي )

Farz-ı Kifaye, İslami anlayışta sosyal sorumluluk ifade eden bir tanımdır. Kur’anda emredilmeyen ancak din âlimlerince sosyal hayat bakımından farz (gerekli) görülen bir davranışı, durumu veya görevi anlatır. Müslümanlardan bir kısmı yerine getirdiğinde diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu, gerektiği kadar müslümanın yaptığında diğer müslümanlara sorumluluk düşmeyen eylemlerdir.

Farz-ı Kifaye, İslami toplumda gerekli olan işlerin kesinlikle yapılması gerektiğini ifade eder. Farz-ı Kifaye' sayılan eylemlerden bazıları şunlardır:


  • Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek farz-ı kifaye’dir. Erkek yoksa bu işleri kadınlar yapar.
  • Kuran-ı ezberlemek, yani hafız olmak farz-ı kifaye’dir.[4]
  • Bir toplumda bilim adamlarının bulunması Farz-ı Kifaye'dir.
  • Bir topluma selam verene cevap vermek farz-ı kifaye’dir. Cevabı geciktirmek ise haramdır.[5]
  • Cihad etmek farz-ı kifaye’dir.[6]
  • Fen bilgilerinden sanatına, ticaretine lazım olanları, bu işle meşgul olanların öğrenmeleri ve yapmaları farz-ı kifaye’dir.
  • Her şehirde, Fetva verebilen, sorunları çözebilen bir âlimin bulunması farz-ı kifaye’dir.


Vacip

Arapça kökenli bir sözcük olan vâcip, İslam'da yapılması gereklilik ifade eden eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçede dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında da kullanılır.

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân'da bulunmakla birlikte “açıkça emredilmiş olmayan” emirlerdir. “Açıkça emredilmek” tanımı emrin miktar, yer ve zaman gibi tamamlayıcı unsurlarının da tam olarak anlaşılır olmasının yanında muhataplarının da belli olmasını kapsar. Bu özellikleri sağlamadığı halde bir emir olarak Kur’anda bulunan dini emirler için Hanefi mezhebinde daha alt düzey bir gereklilik ifadesi olarak “vacip” deyimi kullanılır.

Örneğin Kurban kesme ibadeti Hanefi mezhebine göre vaciptir. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan Şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir. Hanefi mezhebinde vacip olarak tanımlanan hususlar diğer mezheplerde genellikle sünnet olarak tanımlanır.

Hanefilerde genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bazı klasik İslam âlimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür.



Sünnet

Sünnet, (Arapça: سنة) tarz, yol anlamına gelen bir İslam dini terimidir. İslam geleneğinde peygamber Hz. Muhammed'in farz olarak tanımlanan Kur’an emirleri dışındaki davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğuna inanılan söz (kavli sünnet, hadis), fiil (eylem) ve takrirlerine (susarak onaylama) verilen addır.

Sünnet, hadisin uygulamaya dönük olan tanımıdır. Hadis ile ilgili genel sakınca ve yetersizlikleri içerir. Bunlar hadislerin yaklaşık iki yüzyıl boyunca sözlü olarak nakledilmesi ile ortaya çıkan sorunlardır. Sünnet, İslam hukukunda kaynak olma açısından Kur'an'dan sonra gelmektedir.

Sahabiler, Kur'an dışında, peygamberin bazı söz ve fiillerini de ezberlediler ve yazdılar. Hadis ve Sünnet, Kuran'ın öncelikli bir tefsiri olduğu gibi, bütün İslam dünyasında İslam yaşayışının ana ilkelerini belirleyen bir geleneği kapsadı ve şeriatın(İslam hukuku) ikinci ana kaynağı sayıldı.

Sünnet-i müekkede peygamberin devamlı yaptığı, Sünneti gayri müekkede ise ara sıra yaptığı işlerin tanımlaması için kullanıldı.

Hicri 3, miladi 8. yüzyılda yazılan Kütüb-i sitte içerisinde yer alan ve Hadis-i Sahiheyn denilen İmam Buhari ve İmam Müslim'in hadis kitapları insanlara örnek olmak açısından sünnetin en önemli yazılı kaynaklarıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder