9 Temmuz 2014 Çarşamba

Teyemmüm Nedir? Teyemmüm Nasıl Yapılır?


Teyemmüm

Teyemmüm, suyun bulunmaması veya zorunluluk nedeniyle kullanılamaması hâlinde abdest veya boy abdesti yerine yapılan bir fiziksel nötrleşme ve ibadete hazırlık faaliyetidir.

Hangi maksatla teyemmüm edeceğine niyet edip ellerini toprak veya toprak cinsinden bir şeye iki defa vurarak, birincide yüz, ikincide dirseklere kadar eller mesh edilerek yapılır.

Namaz kılmak için abdest yerine bazı durumlarda teyemmüm (Arapça: تيمم ) yapılabilir. Ayrıca teyemmüm, hastalık, yolculuk, su bulamama/suyun olmaması veya erişilememesi gibi durumlarda boy abdesti yerine de yapılır.

Kur'an'da teyemmüm yapmak için türâb تراب (toprak) sözcüğü kullanılmaz, bunun yerine said صعيد sözcüğü kullanılır ki bu sözcük "toz, toprak, taş vs." anlamına gelmektedir.


"Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz." (Maide Suresi 6. ayet)


Teyemmüm Nasıl Yapılır

Teyemmümün farzı ikidir:

  • Niyet,
  • İki kere darp (vurmak) ve mesh.

Teyemmüm alırken parmaktaki yüzüğün çıkartılması yüzüğün yerinin de mesh edilmesi ve parmak aralarının hilâllenmesi zarûrîdir.


Teyemmüm, abdest alırken ıslatılan organların (alnın ön yanları, yüz, boynun ön yanı ile eller ve dirsekler ile birlikte kollar) toprak cinsinden bir şey üzerine dokunarak, ellerin bu organlara sürülmesinden ibarettir. Böylelikle fiziksel nötürleşme yapılmış olur. Bu durum teyemmümün "abdest" ya da "boy abdesti" olmasına göre değişmez.



Abdest Nedir? Abdestin Farzları, Sünnetleri ve Mekruhları Nelerdir?


Abdest

Abdest, Müslümanların, namaz gibi belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma ve temizliktir. Kur'ana göre her namazın yanında bedensel temizlenme amacıyla belli organları yıkamak (gasil) ve mesh etmek (mesih مسح ) şeklinde anlatılır.

"Abdest" sözcüğü Türkçeye Selçuklular zamanında Farsça'dan geçmiştir. Anlamı "su tutmak"tır. âb (su) ve dest (tutmak, kavramak) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. İran ve bazı diğer Müslüman ülkeler ile İngilizce konuşan ülkelerde abdest yerine "vudu" kelimesi kullanılır. Abdest kelimesinin Yunanca "bir nesneyi bir sıvıya batırmak" anlamında, βάπτισμα (baptis) (vaftiz) sözcüğü ve "boyamak" anlamında βάπτειν (baptein) sözcüğü ile benzerliği de dikkate değerdir.

Abdest Kur'an' da gasil veya gusül (Arapça: غسل ) olarak geçer. Bu sözcük, Arapça'da "bir sıvıyı bir nesne üzerinden akıtmak, koku sürünmek" anlamlarına gelir. Bazı hadisçiler ve fıkıhçılar vudû (Arapça: وضوء ) kelimesini abdest anlamında kullanmakta ve gusül kelimesini boy abdesti için kullanmaktadırlar. Kur'an'da boy abdesti' için ıttıhar (Arapça: اطهار ) yani taharlanma (temizlik) sözcüğü kullanılmaktadır.


"Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yıkayın; yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedin, ve topuklara kadar ayaklarınızı. (dipnot) Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve ellerinizi onunla meshedin." (Maide Suresi:6)


Abdestin Farzları

Sünni alimlere göre abdestin farzları dörttür:

  • Başın dörtte birini mesh etmek, yani ıslak elle sıvazlamak.
  • Kolları dirsekleriyle beraber yıkamak.
  • Yüzü yıkamak.
  • Ayakları (topuklarıyla beraber) yıkamak.

Şia alimlerden bazıları "ayaklara mesh etmenin" abdestin farzlarından olduğuna, bazı alimler meshin farz, yıkamanın sünnet olduğuna, diğer bir kısmı ise her iki uygulamadan birisini yerine getirmenin yeterli olacağına inanmışlardır.


Abdestin Sünnetleri

  • Niyet etmek
  • Eûzü ve Besmele ile başlamak
  • Evvela ellerini bileklerine kadar yıkamak
  • Misvak kullanmak
  • Bir âzâ kurumadan diğerini yıkamak
  • Ağzına ve burnuna üç kere su vermek
  • Kulağını mesh etmek
  • Parmaklarını hilâllemek; yâni bir elin parmaklarını diğer elin parmakları arasına geçirip çekmek
  • Âzâları üçer kere yıkamak
  • Başını kaplama meshetmek
  • Abdesti tertip üzere almak; yâni abdest âzâlarını sırasıyla yıkamak
  • El ve ayaklarını yıkamakta parmak uçlarından başlamak
  • Abdest alırken okunacak birçok duâ olmakla beraber evlâ olan bütün âzâlarını yıkarken besmele çekip şehâdet getirmektir


Abdestin Mekruhları

  • Sağ el ile sümkürmek
  • Abdest âzâlarından birini üç defadan az veya fazla yıkamak
  • Suyu yüzüne çarpmak
  • Güneşte ısınmış su ile abdest almak
  • Suyu çok az kullanmak veya israf etmek
  • Abdest alırken konuşmak
  • Sünnetlerini terk etmek


Abdesti Bozan Durumlar

Nisa Suresi, 43 ayetine göre sekerat (şuuru yerinde olmamak: delilik/cinnet, esriklik/sarhoşluk, bayılmak-baygınlık, uyku-uyumak...) durumu ile boşaltım organlarından çıkış olması durumu namaza dolayısıyla da abdestin varlığına engeldir. Maide Suresi 6. ayetine göre namaz için abdest ya da teyemmüm şarttır.


  • Boşaltım organlarından idrar, kan, meni, gaita (dışkı), yel gibi katı, sıvı veya gaz çıkması,
  • Uyumak, delirmek, bayılmak, sarhoş olmak gibi idrak gücünün kaybedildiği durumlar,
  • Kanama,
  • Cinsî münasebet,
  • Ağız dolusu kusmak,
  • Teyemmüm almış birinin su bulması,
  • Gaz kaçırmak.


Farz, Vacip ve Sünnet Nedir?


Farz

Farz (Arapça: الفرض) ya da “fariza”; Fıkıh bilginleri tarafından oluşturulmuş ve tanımlaması yapılmış olan bir İslam dini terimidir. İslami anlayışta Allah'ın sözü sayılan Kur’anda müslümanlara yapılmasının açık bir şekilde emredildiği kurallar veya ibadetler olarak kabul edilir.

Farz, haram, helal gibi kesin hüküm ve yargı ifade eden dini kuralların kaynağı din açısından sadece Kur'an olabilir. Hadis ve benzeri anlatımlar farzlar için faziletler ve sevap anlamında destekleyici, açıklayıcı ve teşvik edici olarak kullanılırlar.

Dini anlamda farzları yapmayan kişinin günah işlediği, farz oluşunu red edenlerin ise İslam dininden çıkmış oldukları kabul edilir. Örneğin, klasik fıkıh anlayışına göre kabul edilebilir bir mâzereti olmadan namaz kılmayan bir Müslüman fasık(büyük günah işleyen kişi) sayılırken, namazın farziyetini reddeden birisi dinden çıkmış sayılır. Şeriat hukukunda fasıkların şahitliği reddedilir, dinden çıkmış kişiler ise tövbeye davet edilir.


Farz Çeşitleri

Farzlar iki kısıma ayrılır:

Farz-ı Ayn: (Arapça: الواجب العيني )

Mükellef olan her müslümanın bizzat kendisinin yapması gereken farzlardır. Örnek: Namaz, Oruç, Hac, Zekat gibi.

Farz terimi dini veya sosyal zorunluluk ifadesi olarak kullanılır. Dini kullanımda örneğin ibadetlerin “mutlak anlamda” yapılması farz olurken, bunların miktarı, ne zaman ve nasıl yapılacağı gibi icrasıyla ilgili olan konular örfi konulardır ve büyük oranda sünnet, hadis veya din bilginlerinin tavsiyeleri ve yönlendirmeleri gibi geleneklerin etkisinde şekillendirilmişlerdir.

Farz-ı Kifaye: (Arapça: الواجب الكفائي )

Farz-ı Kifaye, İslami anlayışta sosyal sorumluluk ifade eden bir tanımdır. Kur’anda emredilmeyen ancak din âlimlerince sosyal hayat bakımından farz (gerekli) görülen bir davranışı, durumu veya görevi anlatır. Müslümanlardan bir kısmı yerine getirdiğinde diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu, gerektiği kadar müslümanın yaptığında diğer müslümanlara sorumluluk düşmeyen eylemlerdir.

Farz-ı Kifaye, İslami toplumda gerekli olan işlerin kesinlikle yapılması gerektiğini ifade eder. Farz-ı Kifaye' sayılan eylemlerden bazıları şunlardır:


  • Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek farz-ı kifaye’dir. Erkek yoksa bu işleri kadınlar yapar.
  • Kuran-ı ezberlemek, yani hafız olmak farz-ı kifaye’dir.[4]
  • Bir toplumda bilim adamlarının bulunması Farz-ı Kifaye'dir.
  • Bir topluma selam verene cevap vermek farz-ı kifaye’dir. Cevabı geciktirmek ise haramdır.[5]
  • Cihad etmek farz-ı kifaye’dir.[6]
  • Fen bilgilerinden sanatına, ticaretine lazım olanları, bu işle meşgul olanların öğrenmeleri ve yapmaları farz-ı kifaye’dir.
  • Her şehirde, Fetva verebilen, sorunları çözebilen bir âlimin bulunması farz-ı kifaye’dir.


Vacip

Arapça kökenli bir sözcük olan vâcip, İslam'da yapılması gereklilik ifade eden eylemleri tanımlamak için kullanılır. Türkçede dini bir mana içermeden sadece "yapılması gereken" manasında da kullanılır.

İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'ân'da bulunmakla birlikte “açıkça emredilmiş olmayan” emirlerdir. “Açıkça emredilmek” tanımı emrin miktar, yer ve zaman gibi tamamlayıcı unsurlarının da tam olarak anlaşılır olmasının yanında muhataplarının da belli olmasını kapsar. Bu özellikleri sağlamadığı halde bir emir olarak Kur’anda bulunan dini emirler için Hanefi mezhebinde daha alt düzey bir gereklilik ifadesi olarak “vacip” deyimi kullanılır.

Örneğin Kurban kesme ibadeti Hanefi mezhebine göre vaciptir. Farklı fıkhi mezheplerin farklı vacip anlayışları vardır. İslam'ın fıkhi mezheplerinden olan Şâfiî mezhebine göre vâcib denince farz (yapılması mutlak olarak emredilen) anlaşılır. Fakat diğer mezheplerin vâcibe bakış açısı çoğunlukla daha hafiftir. Hanefi mezhebinde vacip olarak tanımlanan hususlar diğer mezheplerde genellikle sünnet olarak tanımlanır.

Hanefilerde genel görüşe göre vâcibin terk edilmesi, tahrîmen mekrûhtur. Yâni harama yakın mekrûhtur. Fakat haram değildir. Bazı klasik İslam âlimlerine göre vacip olan eylem yapılmadığında kişinin tövbe etmesi gerekir. Eğer bu tövbeyi etmeden ölürse günah işlemiş olur ve azap görür.



Sünnet

Sünnet, (Arapça: سنة) tarz, yol anlamına gelen bir İslam dini terimidir. İslam geleneğinde peygamber Hz. Muhammed'in farz olarak tanımlanan Kur’an emirleri dışındaki davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğuna inanılan söz (kavli sünnet, hadis), fiil (eylem) ve takrirlerine (susarak onaylama) verilen addır.

Sünnet, hadisin uygulamaya dönük olan tanımıdır. Hadis ile ilgili genel sakınca ve yetersizlikleri içerir. Bunlar hadislerin yaklaşık iki yüzyıl boyunca sözlü olarak nakledilmesi ile ortaya çıkan sorunlardır. Sünnet, İslam hukukunda kaynak olma açısından Kur'an'dan sonra gelmektedir.

Sahabiler, Kur'an dışında, peygamberin bazı söz ve fiillerini de ezberlediler ve yazdılar. Hadis ve Sünnet, Kuran'ın öncelikli bir tefsiri olduğu gibi, bütün İslam dünyasında İslam yaşayışının ana ilkelerini belirleyen bir geleneği kapsadı ve şeriatın(İslam hukuku) ikinci ana kaynağı sayıldı.

Sünnet-i müekkede peygamberin devamlı yaptığı, Sünneti gayri müekkede ise ara sıra yaptığı işlerin tanımlaması için kullanıldı.

Hicri 3, miladi 8. yüzyılda yazılan Kütüb-i sitte içerisinde yer alan ve Hadis-i Sahiheyn denilen İmam Buhari ve İmam Müslim'in hadis kitapları insanlara örnek olmak açısından sünnetin en önemli yazılı kaynaklarıdır.



Helal ve Haram Nedir?


Helal

Helal (Arapça:حلال), İslami terim. İslam hukukuna göre meşru, yasal veya uygun anlamındadır. Haram teriminin zıt anlamındadır. Çoğu zaman Mübah ile eş anlamlı olarak da kullanılır.

Helal ayrıca en az iki şahit huzurunda tarafların kabullerini sözlü olarak beyan ettiği ve mehir (boşanma tazminatı) miktarının kararlaştırıldığı bir tören ile evlenilmiş eş anlamında da kullanılır.

İlgili Ayetler

  • "Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş, canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. (Maide: 3)

  • " Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz." (Maide: 90)


Helal ve Kaşer

Bir ürünün "helal" olması için gerekli şartları taşıdığını ifade eden ve tüm dünya müslümanları tarafından kabul görmüş bir "helal" sertifikasyonu yoktur. Bu tür sertifikasyon yapan bağımlı ya da bağımsız birçok kurum ve kuruluş olsa da, Yahudilerin Kaşer (Kosher) kurumu gibi bir sistem mevcut değildir.


Haram

Haram (Arapça: حرام); din kurallarına aykırı olan, dini bakımdan kesinlikle yasak olan eylemleri tanımlayan bir İslam dini terimidir.

Türkçe 'de genel anlamda "dini yasak" manasında ve diğer dinlerde yasak olan davranışları tanımlamakta da kullanılır.


Fıkıh terminolojisinde Allah’ın yapılmamasını mutlak biçimde emrettiği fiillere verilen genel isimdir. Örneğin, şarap (içki) içmek, zulmetmek veya adam öldürmek haramdır.



Minber ve Mihrap Nedir?


Minber

Minber (Arapça: منبر‎), Üzerinde hutbe okunan, merdivenli yapı. Genel olarak mimari açıdan cami içerisinde mihrabın sağ tarafına denk gelecek şekilde inşa edilmektedir. İmamın, özellikle cemaate yüksekçe bir yerden hitap edebilmesi için merdivenli biçimde tasarlanmış cami içi bütünleyici yapıdır. Minber; ahşap, mermer, tuğla gibi maddelerden yapılabilir.


İmam hutbeyi merdivenin basamakları üzerinde okur. Merdivenli yapıda, imamın sesini cemaate duyurabilmesi amaçlanmıştır. İmamın minberden cemaate o güne ilişkin olarak hitap etmesine hutbe denilmektedir.


Hutbe (Arapça: خطبة), İslam dininde cuma ve bayram namazlarında minberde imam tarafından okunan dua ve verilen öğüt. Hutbe insanları dine çağırır.


Mihrap

Mihrap (Arapça: محراب ), Câmide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu, kıble tarafındaki duvarın ortasında bulunan, oyuk, girintili yer anlamında bir terim. Çoğulu "mehârîb"tir.


Diğer yandan mihrâbın sağ üst kısmına "Allah", sol üst kısmına "Muhammed" veya üst kısma yalnız "İhlâs Sûresinin” yazıldığı da görülür. Osmanlılarda geceleri imamın namazda görülebilmesi için mihrabın iki tarafına büyük ve yüksek bir şamdan konulmakta ve bunlara dikilen kalın mumlar geceleri yakılmaktaydı. Günümüzde petrol lambalarının veya elektriğin aydınlatmada kullanılmasıyla bu şamdanlar bazı büyük camilerde süs ve hatıra olarak korunmaktadır.



Mescit, Cami ve Cemevi Nedir?


Mescit

Mescit, Cuma Namazı kılınmayan küçük cami veya namaz kılma yeridir. Mescit kelimesi Arapça'da secde edilen yer anlamına gelir. Mescitlerde minber yoktur bu sebeple buralarda hutbe okunmaz ve Cuma Namazı kılınmaz. Mescitler namaz kılmak için kullanılan küçük mekânlardır.

Cami ve mescit ayrımı sadece Türkiye'de vardır. Diğer İslam ülkelerinde mescit kelimesi Türkiye'deki cami sözcüğünün karşılığı olarak kullanılır. Arapça’nın dışındaki dillere cami kelimesi mescit sözcüğünün değişik dillerdeki okunuş şekli olarak girmiştir.


Cami

Cami, İslam'da bir ibadet mekanı. Türkçeye Arapçadan geçen bir sözcüktür. Cem, "Toplanma, bir araya gelme" kökünden gelen cami, "toplayan, bir araya getiren" demektir. Sözcük önceleri "cuma namazı mescidi" anlamında kullanılıyordu. Camiler her ülkede değişik göz alıcı mimari tarzlar ve süslemelerle inşa edilirler. Câmi sözcüğü, aynı zamanda İslam'da Allah'ın 99 isminden biri olup, Câmi "istediğini istediği şekilde, istediği zaman, istediği yerde toplayan" anlamına gelmektedir.


Kur'an da ibadethane adı olarak cami terimi geçmez ancak "secde yapılan yer" anlamındaki mescit kavramı kullanılır. Kur'an'da mescidlerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Hz. Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve benzerleriyle devam ederek yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.

Türkiye'de 83.574 ibadete açık cami bulunmaktadır. Her 323 müslüman erkeğe bir cami düşmektedir.


Cemevi

Cemevi; Alevilikteki başlıca ibadet mekanı. Alevilerin zikir yaptıkları, hak ile batıl alanı ayırdıkları, ölmeden önce öldükleri, sorguya çekilip soruldukları ya da bağlama çalarak, karşılama ya da semah döndükleri ibadethâne. Cemevine girmenin her ibadet mekânı gibi bir adabı vardır. Kul hakkı yiyen, hak sahibi ile helalleşmeden cemevine giremez. Zulmedenler ve birbirinden razı olmayanlar da cemevine giremez. Yapılan en büyük ibadetlerden biri Allah-Muhammed-Ali ve On iki İmamların adlarının anıldığı "düvazimam" adı verilen nefeslerin okunmasıdır. Cem'de kıyam, rüku ve secde niyazla birleştirilmiştir.


İbadet mekânları da İran, Irak, Azerbaycan, Lübnan Şiîlerinin camisinin Anadolu'ya yansıması "Cemevi" şeklinde olmuştur.


Şii-Alevi müslümanlar teberra kuralları gereği duvarlarında Ebubekir, Ömer ve Osman'ın adı yazılı olan sünni camilerinden uzak dururlar. Camilerinde sadece Hüseyin'in ismini yazarlar.


İbadethaneliğinin kanunlaşması tartışması yılllardır sürmektedir. Cem Arapça'da "toplantı" demek, camii de "toplanılan yer" demektir. Bu yüzden camii ile cem evi aslında aynı anlama gelmektedir. Cemleri özgün haliyle yaşayan yol-erkan sürdüren ocaklar ve cemevleri Anadolu'da mevcuttur.





Sala Nedir? Sala'nın Türkçe Anlamı Nedir?


Sala veya salavat-ı şerife, Cuma ezanından önce cuma günleri minareden okunur. Ayrıca, bir vefat duyurusu olarak her zaman vakit namazlarından önce okunur. Perşembe gecelerinde yatsı ezanından önce, cuma günleri öğle ezanından yaklaşık 1 saat önce, bazı camilerde de Ramazan ayında yatsı ezanından önce okunur.


Essalatü vessalamu aleyke ya Rasulallah
essalatü vessalamu aleyke ya Habiballah
essalatü vesselamu aleyke ya seyyidel evveline vel ahirin.
veselamün alel murselin
velhamdulillahi rabbil alemin.

***

Selam(esenlik,barış) ve dua senin üzerine olsun ey Allah'ın elçisi
Selam(esenlik,barış) ve dua senin üzerine olsun ey Allah'ın sevgilisi
Selam(esenlik,barış) ve dua senin üzerine olsun ey geçmişin ve geleceğin efendisi.
Selam olsun tüm elçilere(Peygamberlere)
Övgüler yalnızca alemlerin rabbi (yaratıcısı,öğreticisi,terbiyecisi) Allah'adır.



İmam ve Müezzin Kimdir?

İmam

İmam veya müftü, (Arapça: إمام‎‎) İslam dininde bir din adamlarına verilen ad. Camilerde bulunur, namazları yönetir ve vaaz verir. Alevilikte din adamlarına pir veya dede, Şiîlikte ise molla denir.

Kadın İmamlar

İslam dünyasında yüzyıllarca erkekler imam olmuştur. Bugün birkaç  Müslüman ülkede kadın imam da bulunur. Tanınmış kadın imamlardan birisi de Emine Vedud'dur. Kadın imamlar sadece kadın cemaatin namazını yönetip onlara vaaz verebilirler.


Müezzin

Müezzin, camilerde ezan okuyan, sala getiren, namazlarda selam ve tesbih dualarını okuyan kişidir. Müezzinlik makamı, İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah zamanından beri vardır. İlk müezzin Bilal-i Habeşi'dir. Cemaatten herkes müezzin olabilir. Müezzin olacak kişinin Kuran-ı Kerim okuyabilmesi ve güzel sesli olması genel olarak kabul edilir.

Müezzinler, Türk camilerinde, Türk Devleti tarafından devlet memuru kadrosu ile atansalar da, namaza başlamadan önce cemaatten bir kişi müezzin olabilir. Genelde küçük camilerde böyledir. Müezzin imamın olmadığı zaman imamete geçer.


Müezzin, ezan okurken kıbleye döner. İbadet sırasında, müezzin bazı camilerde bulunan, adına müezzin mahfili denilen özel bir platform üzerinde bulunur. Müezzin, namaz aralarındaki duaları buradan sesli bir şekilde okur. Güzel sesin önemli olduğu müezzinlik, zamanla sanatlaşmıştır. Ezanın makam ile okunması, müezzinlerin güzel sesli olmaları gerektiği düşünülmesi, müezzinliği sanat haline getirmiştir.



Ezan Nedir? Ezanın Tarihi ve Anlamı Nedir?

Ezan, İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya verilen isimdir. Ezân-ı Muhammedî olarak da adlandırılır. Ezan okuyan kişiye müezzin denir.

Arapçada "duyuru, ilan, çağrı" anlamlarına gelen adan sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Kökeni Türkçedeki "izin" sözcüğünün de kaynağı olan Arapça idin (kulak verme) sözcüğüdür.

Tarihçe

İlk ezan 622 yılında okundu. Ezan'dan önce müslümanları namaza çağırmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktaydı. Sabit bir yöntemde karar vermek üzere Hz. Muhammed'in de katıldığı istişare toplantılarında ortak bir karara varılmamış olup daha sonraları sahabeden bazı kimselerin (Abdullah bin Zeyd) gördükleri rüyalar sonuncunda mevcut ezan kullanılmaya başlanmıştır. Hz. Muhammed 'in emriyle ilk ezan Bilal-i Habeşi tarafından okunmuştur. Ezan ile ilgili Kur'an'ın Maide ve Cuma surelerinde çeşitli ayetler mevcuttur.

Ezanın Okunuşu

İslam dininde genel kabule göre ezan okurken kıbleye yönelinir. Müezzin, Hayya ales-salah derken sağ tarafa, hayya alel-felah derken sol tarafa döner. Ezanda sesin yükselmesine yardımcı olsun diye iki parmağın uçları ile iki kulağın tıkandığı gözlenir. Ezanda, her cümle arasında bir bekleme yapılır. İkinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna teressül, irtisal denilir.

Araplardan farklı olarak Türk`ler de ezan her vakit farklı bir makamda okunur. Buna göre;

Sabah Ezanı: Sabâ makamında

Öğle Ezanı: Rast makamında

İkindi Ezanı: Hicaz makamında

Akşam Ezanı: Segah makamında

Yatsı Ezanı: Uşşak makamında okunur.

Cuma namazından önce verilen salâ da Hüseyni makamından söylenir.


Sünni Mezhebinde Ezan



Şii Mezhebinde Ezan



Türkçe Ezan

1931 yılının Aralık ayında, Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı ve İsmet İnönü'nün başbakanlığı döneminde dokuz hafız, Dolmabahçe Sarayı’nda ezanın ve hutbenin Türkçeleştirilmesi çalışmalarına başladı.

Kur'an’ın Türkçe tercümesi ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar (Okur) tarafından okundu. Bundan 8 gün sonra, 30 Ocak 1932 tarihinde ise ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okundu. 3 Şubat 1932 tarihine denk gelen Kadir Gecesi’nde de, Ayasofya Camii’nde Türkçe Kuran, tekbir ve kamet okundu. 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. Takip eden günlerde, yurdun her yerindeki Evkaf Müdürlüklerine Türkçe ezan metni gönderildi. 4 Şubat 1933 tarihinde, müftülüklere ezanı Türkçe okumalarını, buna uymayanların kati ve şedid (kesin ve şiddetli) bir şekilde cezalandırılacaklarını bildiren bir tamim gönderildi.

Arapça Ezanın Yeniden Kabulü

Cumhuriyet kurulduktan sonra CHP döneminde 18 sene boyunca ezan Türkçe okunmuştur. 1950 Türkiye genel seçimleri sonrasında, Demokrat Parti Türkçe ezan ile ilgili olarak çalışmalara başladı. 14 Haziran 1950 günü gazetelerde açıklanan çalışmalar 16 Haziran günü hızlanmış, halkın meclis önünde tepki vermeye -destek amacı ile- başlayınca çalışmalar hızlanmış, ve kabul edilmiştir. Aynı gün sonuç Celal Bayar'a telsizle gönderilmiştir. Celal Bayar da kabul etmiştir. 16 Haziran 1950 tarihinde kabul edilen kanun ile Türkçe ezan yasaklanmamış, ezan dili serbest bırakılmıştır.

Arapça ezanın serbest bırakıldığı gün Bursa'da bir camide 7 defa Arapça olarak ikindi ezanı okunmuştur. Ayrıca, 6 Temmuz 1950 tarihinde de haftada üç gün Ankara Radyosu'nda Kur'an okunacağı belirtilmiştir.


Türkçe Ezan Tartışmaları

"Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın."


Ziya Gökalp